Objektifimden Van Gölü Havzası

ismail
İsmail EKİCİ

İsmail Ekici kimdir?
1964 yılında Elazığ’da dünyaya gelmiş olan Ekici, 1974 yılından beri İstanbul’da yaşamaktadır. İlk, orta, lise ve Üniversite eğitimini İstanbul’da yapan İsmail Ekici, 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü mezunudur. Bir müddet Coğrafya Öğretmenliği yaptıktan sonra ticaret hayatına atılmıştır.

2012 yılından beri Turizm sektöründe yönetici olarak çalışmakta olan İsmail Ekici, çalışmalarına gezi, doğa, portre ve ornito fotoğrafçılığı olarak devam etmektedir.

Fotoğraflarında genellikle seçtiği objenin hakkında gizemler ve ipuçları verecek ayrıntıları görüntülemeye çalışan Ekici, her deklanşöre dokunduğunda yakaladığı kadrajın bir özgün hikayeye sahip olmasına özen gösteriyor. Fotoğraflarında özellikle sıradan nesnelerin sıradışı anlarını görüntülemeye dikkat ediyor.

Fotoğrafları Türkiye’de birçok karma sergi ve muhtelif dergilerde yer almıştır.
İsmail Ekici dergimizin bu sayısında ‘’Objektifimden Van Gölü Havzası’’ konu başlıklı ferdi fotoğraf turunda yakaladığı detayları ve tuttuğu seyahat notlarını bizimle paylaştı.

Tarihin içine bir yolculuk
Hayat, birbirinden bağımsız yolculukların bir bütünüdür. Kimi zaman öylesine bir ihtiyaç için, kimi zaman hasret gidermek için, kimi zamanda ruhunu rutinden arındırmak için seyahat eder insanoğlu… Niteliği ne olursa olsun her seyahat yeni bir şeyi fark etmek için fırsattır. Yanından belki onlarca, yüzlerce kez gelip geçtiğimiz değerleri bazen fark edemeyiz. Fotoğraf, bu farkındalığın en bariz bir biçimde yakalayıcısı olan bir sanat dalıdır. Böyle olunca amacı fotoğraf olan bir seyahat programı görsel keyfinin ötesinde bambaşka zenginlikler içeren geçmişten geleceğe dönük bir hal alır.

akdamar

Fotoğraf geçmişim içerisinde seyahat programladığım her güzergahta kadrajıma dahil ettiğim her detayın bu anlamda değer içermesine özen gösterdim. Ben de Van Gölü Havzası çekimlerimi bu duygular içerisinde kış mevsiminin bahar ile buluşmaya başladığı bir dönemde planladım. Kıştan bahara dönüşü görüntülerken geçmişten geleceğe yolculuğuna devam eden zenginliklerimizi fotoğraflamak istedim. Ve İstanbul’dan başlangıç noktam olan Muş’a havayolu ile ulaşarak yolculuğuma başladım. Neden Van Gölü Havzasını seçtim? Güzel ülkemizin zengin doğası ve kültür varlıkları ile hepimiz övünürüz. Halbuki bu toptan övündüğümüz değerleri tek tek ele alsak herbirinin ne kadar büyük ehemmiyetler içerdiğini daha iyi idrak ederiz. Bazen kıymet bilmemekten şikayet ederiz, işte bu belki de detaylara daha iyi odaklanmayışımızdan olmalı… Peki ama neden Van Gölü Havzası sorusuna gelince; Van Gölü Havzası, medeniyetlerin, imparatorlukların başlangıç ve bitiş noktası olması, bereketli toprakları ve suları ile tarih boyu yaşam merkezi olarak hayat vermesi, doğal yapısıyla ev sahipliği yaptığı bölgenin en önemli volkanik dağlarını bulundurması sanırım böyle bir yolculuk için yeterli sebepler olsa gerek.

İkindi saatlerinde ulaştığım Muş şehir merkezinden turumdaki başlangıç noktam olan Tatvan’a doğru yola çıkıyorum. Gece vardığım Tatvan’da yeni güne muhteşem temiz havası ve huzur dolu coğrafyası ile Nemrut Dağı’nın eteklerinde başlamanın keyfini tarif etmesi zor olur… Nemrut Dağı’nı görüntüledikten sonra hemen yanıbaşında bulunan ve yerel halkın ‘’Atatürk Dağı’’’ diye adlandırdığı yeri de fotoğrafladım. Atatürk siluetine çok benzeyen bu tepeler bulunduğu konuma farklı bir güzellik katmış. Tatvan’da başladığım turumun bir sonraki fotoğraf noktası olan Ahlat’a doğru yola koyuldum. Ahlat; Burası için ciltlerce kitap yazabilirsiniz. Doğu Anadolu’yu keşfetmemiş herkesin mutlaka öncelikle görmesi gereken yerlerden biri Ahlat. Süphan ve Nemrut Dağları arasında ki ilçe, Asya’dan Anadolu’ya bir giriş kapısı. Anadolu Türk Tarihinin yaşayan mirasçısı Ahlat bina yapımına elverişli Ahlat taşı, şifa kaynağı suları, meşhur tarihi Selçuklu mezar taşları ve büyüleyici doğasıyla asla azalmayacak bir öneme ve değere sahip bir yer.Bir dönem Selçukluya da başkentlik yapmış olan bu tarihi bölgeyi fotoğraflamak benim için elbette ayrı bir keyif. 12.yüzyıldan beri bölgenin geçmişine bekçilik eden Selçuklulardan kalma ünlü mezar taşları zengin tarihi yapının temsilcisi olarak objektifime poz veriyordu adeta. Tur programımı bu bölgede yapmamın ne kadar doğru olduğunu düşünerek ve istemeyerek Ahlat’a veda ediyor ve Adilcevaz’a doğru devam ediyorum. Şimdi istikamet Süphan Dağı…

ahlat

Yolumun üzerinde adeta selam verircesine büyük bir azametle karşılıyor beni. Zirvesinden karın eksik olmadığı Süphan Dağı’nı bulutlarla sohbet ederken yakalıyorum ve görüntülüyorum… Ama yol uzun zaman kısıtlı. Erciş üzerinden Muradiye’ye doğru bir yanımda boz renkli coğrafya bir yanımda, bir yanımda da Van Gölü ile devam ediyorum. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, yollar tertemiz düzenli ve gayet bakımlı. Van Erciş karayolu üzerinde bulunan kavşak noktası Karahan mevkiinden Doğubeyazıt’a doğru dönüyor, 16.5 km sonra Muradiye Şelalesi yol ayrımına

muradiyeulaşıyorum. Yolun Doğubeyazıt istikametinde seyahat ederken soluna ayrı bir giriş verilen şelale adını Osmanlı Padişahlarından 4. Murat Han’dan almış. Aynı ismi taşıdığı Muradiye ilçesine 10 km. mesafede bulunan şelale Tendürek Dağı’nın bereketli suyundan gelen Bend-i Mahi çayından besleniyor. Şelale denince akla elbette muazzam yüksekliklerden çok yoğun bir debiyle akan sular akla gelmekte. Ama Muradiye Şelalesinden öyle bir beklentiniz olmasın. Şelale oldukça kuvvetli  akış hızıyla görkemli bir manzara sunuyor. Hem yol yorgunluğumuzu attığımız hem de suyun verdiği huzuru yaşadığımız Muradiye Şelalesi’nden bir diğer fotoğraf noktamıza, İran sınırına 14 – 15 Km. mesafede, Doğubeyazıt ile Çaldıran arasında ki Tendürek Dağı ve çevresine doğru yolculuğa başlıyorum. Doğal güzellikleri ihtişamı ile birleştiren Tendürek Dağı, 3533 metre olan bir volkanik dağ. Dağın doğu tarafında bir krater var ve burada hemen hemen 500 metre çapında bir krater gölü mevcut. Buraya gelirken yaptığım araştırma esnasında halen aktif bir volkanik dağ olduğu bilgisine ulaşmıştım. Bu düşüncelerle fotoğraflarını çekmek beni daha da heyecanlandırdı. İçinde bulunduğum mevsiminin etkisiyle yeni daha yeni yeşermeye başlamış bir örtü ile kaplanmış bu coğrafyada

Tendürek dağı, adeta ‘’-Gel beni çek…’’ der gibi poz vermiş bir halde fotoğraf tutkunlarını bekliyor. Sunduğu müthiş manzaranın tadını çıkaracak kareleri fotoğraf makinama bir bir kaydettikten ve bir müddet daha ilerledikten sonra müthiş görkemi ile Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı Dağları’na da selamımızı verip, sonra bu kez Van’a doğru yol almaya başlıyor ve Van Kalesinde bir mola veriyorum. Tarihi M.Ö. 9. Yüzyıl olarak bilinen kale, Urartulardan günümüze kalmış bir miras. Eski dönemlerde şehri gözetlemek için yoğunlukla yekpare taşlardan yapılan bu güzel eseride fotoğraf karelerime dahil ettikten sonra o geceyi Van şehir merkezinde geçirdim. Ertesi sabah erken saatlerde bir sonraki fotoğraf noktam olan Gevaş’taki Akdamar Adası’na doğru yola çıkıyorum. Van merkezden 50 km.mesafede olan Gevaş ilçesinin sahil kesiminden bir tekne ile 40 dakikalık yolculuktan sonra Akdamar Adası’na ulaşıyorum. Ve karşımda kendisine has mimarisi, sayısız hikayeleri ile Akdamar Adası’ndaki Surp Haç kilisesi. Binlerce kuşun cıvıltıları ve badem ağaçlarının istila ettiği adayı fotoğraflarken bir yandan da tarihi geçmişini düşünüyorum. Rivayete göre bu kilise Kudüs’ten İran’a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Van yöresine getirilen Hakiki Haç’ın bir parçasını muhafaza etmek için Kral I.Gagik tarafından 915-921 inşaa ettirilmiş. Adanın güney doğusunda olan bina kızıl andezit taşından inşa edilmiş. Zengin bitki ve hayvan motifleri işlenmiş bina manzara ile bütünleştiği zaman fotoğraf meraklılarına çok farklı ve güzel bir görsel şölen sunuyor. Uzun yıllar bakımsız kalan binaya 2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın başlattığı restorasyonla eski güzel halini almış.tendurekKilise şu an müze olarak hizmet veriyor. Fotoğraf ve gezi tutkunları, yolunuz eğer bu tarafa düşerse uğramadan geçmeyin derim. Artık bu güzel programa veda zamanı. Turumun başlangıç noktası olan Tatvan’a doğru bu kez eve dönmek üzere yola çıkarken itiraf etmeliyim ki bu tarihi ile doğası ile gerçekten dünya üzerinde ki ender güzelliklerden biri olan Van Gölü Havzası’ndan ayrılmanın hüznünü hissediyorum. Tatvan’a kadar olan yolculuğum sırasında geçtiğim Kuskunkıran geçidi ve mükemmel doğadan bahsetmeden geçemeyeceğim. Tekrar bu coğrafyada olmak, görüntüleyemediklerimi görüntülemek üzere aklımda eşsiz manzaralar ile eve dönüyorum. Seyahatimi satırlara dökerek sizlere fotoğraflarım eşliğinde sunmaya çalıştım. Gezi ve fotoğraf tutkunlarına son söz olarak‘-Daha ülkemizde keşfedecek çok yer, çok değer var’ diyorum. Keyfi bol, kadrajları çok zengin nice nice seyahatlere sağlıkla çıkmanız dileklerimle.

İlginizi çekebilecek yazılar

Uzak Geziler – Malezya

Langkawi – Kuala Lumpur İSTANBUL İstanbul Atatürk Havalimanı’nda saat 12:00’de Navigatour yetkilileri ile buluşma. Saat …