Mekke
Suudi Arabistan’ın Mekke şehri, Arap Yarımdası’nın batısında, (eski Hicaz bölgesinde) Kızıldeniz’inde doğusunda yer alır. İslam Dininin Hz. Muhammed (S.A.V.)’e tebliğ olunduğu yani İslamiyetin doğduğu şehirdir Mekke… Kuran-ı Kerim’in nazil olmaya başladığı ve yine yüce Kur’anda ‘’ Ümmü’l kur’a’’ yani ‘’Şehirlerin Anası’’ sıfatıyla anılır. Günümüzde de her yıl Hac ibadeti ve Umre niyetiyle milyonlarca Müslümanın ziyaret ettiği Mekke, Riyad ve Cidde’den sonra Suudi Arabistan’ın 3.büyük şehri olma özelliğine de sahiptir.
Herkese eşit mesafede, dünyanın merkezinde, kalplerin en orta yerindedir Kabe.
Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yapıldığı Kuran-ı Kerim’de belirtilen Kabe
Diğer adıyla Mescid-i Haram, bütün Müslümanları kıblesi ve dualarının baş köşesidir.
Gelin Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinde bulunan Kabe’ye kısa bir yolculuk yapalım…
Mekke İsminin Kaynağı
Bilinen en eski ismi ‘’Bekke’’ olan Mekke’nin bazı kaynaklara göre sadece Harem-i Şerifi kapsayan kısmına denildiği, ‘’Bekke’’nin ise bu mescidin ayrı bir adı olduğudur.
Mekke şehri manevi önemini ilk önce Hz. İbrahim (as)’ dan almaktadır. Hz. İbrahim (as)’in oğlu Hz. İsmail (as) dünyaya geldiğinde Allah’ın bildirmesiyle bugün Mekke’nin bulunduğu bölgeye gelirler. Ve yine Allah’ın bildirmesiyle oğlu İsmail (as) ile Kabe’yi inşa ederler. Kabe, İslam öncesinde Hz. İbrahim (as)’in döneminde de Hac yeri olmuştur.
Yüzlerce yıl Hac merkezi olan Mekke, Hz. Muhammed (S.A.V.)’in dünyaya teşrifleriyle artık İslam dünyasınında merkezi, kıblesi ve vazgeçilmezi olmuştur. Bilindiği üzere Hz. Muhammed (S.A.V.)’e 40 yaşında iken Mekke’deki Hira (Nur) dağında ki mağarada inzivada iken İslam dininin peygamberi olduğu tebliğ olunmuş ve ilk emri ‘’Oku’’ olan Kuran-ı Kerim kendisine indirilmeye başlamıştır. İslam dininin ilk yıllarında ki zorluklardan dolayı Hz. Muhammed (S.A.V.) Medine şehrine hicret etmiş ve dini tebliğine buradan devam etmiştir. 630 yılında ise Müslümanlar Mekke şehrine hakim olmuş, savaşmadan teslim almış ve bir nev’i şehirden ayrı kalmak zorunda olan Mekke’lilerin bu özlemi sona ermiştir. Hz. Muhammed (S.A.V.) Veda hutbesini okuduğu bu şehirde kalmamayı tercih ederek yeniden Medine’ye dönmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Mekke’ye ayrı bir ihtimam gösterilmiş, Kabe-i Şerif’in restorasyonu yapıldığı dönemlerde hiçbir eski parçası atılmamış ve muhafaza edilmiştir. Bu parçaların bir kısmı halen Topkapı Sarayı müzesi Kutsal Emanetler kısmında sergilenmektedir. Ayrıca şehre önemli yatırımlar yapılmış, Kabe’nin etrafındaki ünlü revaklar inşa edilmiş ve su yolları imar edilmiştir. Osmanlının son dönemlerinde yapılan Hicaz demiryolu ile kutsal topraklara seyahatte büyük bir kolaylık sağlanmıştır. Şehirde havalimanı yoktur. Hava ulaşımının en yakındaki (90 km.) Cidde kentinden yapıldığı Mekke, Medine’ye göre sert iklimi ve coğrafyasına rağmen kendine has üslubu ve evsahipliği ile bütün Müslümanları kucaklamaya devam ediyor.
ÖNCE, YALÇIN KAYALARLA DOLU, SERT VE YÜKSEK BİRÇOK DAĞA NİSPETLE HAYLİ MÜTEVAZİ OLAN İKİ KÜÇÜK KAYA TEPECİĞİNİN YANI SAFÂ VE MERVE’NİN “ALLAH’IN SEMBOLLERİ” OLDUĞU GERÇEĞİNİ HATIRLATMAMIZ GEREKİYOR.
Koşmak, hızlı yürümek anlamına gelen “sa’y”, bir arayıştır. Terim olarak, hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki Safâ Tepesi’nden başlayarak Merve’ye dört gidiş, Merve’den de Safâ’ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidiş gelişe denir. Sa’y esnasında Safâ ile Merve arasında vadinin en derin kısmında (iki yeşil direk arasında) daha canlı ve hızlı yürümeye ise, “hervele” denilmektedir. Hac’da yapılmakta olan sa’yin aslı, Hz. Hacer’in henüz süt emen oğlu İsmail için su ararken bu iki tepe arasında koşması hadisesine dayanır. Annelik şefkatine ve sevgisine İslam’ın verdiği değeri simgeleyen temsilî bir harekettir. Safâ ile Merve arasındaki gelip gitmelerde, işte bu düşünceden kaynaklanan bir duygu seli yaşanır. İnsan, sa’y alanındaki koşuşturmasıyla,
Hz. Hacer’e uzanan ilahî rahmetten bir nebze de olsa elde edebilme arzusundadır.